Duvardaki Tuğlanın Yolculuğu

-
Aa
+
a
a
a

Gençlik yıllarımızın bitmek bilmeyen muhabetidir, ‘Pink Floyd turneye 10 tırla çıkıyormuş’, ‘Pink Floyd Türkiye’ye gelse bütün İstanbul’un elektriği yetmezmiş’, ‘öğretmenler izin vermez Pink Floyd’un konser vermesine’. Bir gün bütün bu konuşmaların tatlı bir anı olması, hafif bir eziklikle hatırlayıp, ‘hey gidi günler’ dedirteceği hep hayal gibi gelmiştir benim kuşağıma. Ta ki, Biletix’den The Wall  turnesi için biletimi alıncaya kadar.

The Wall, müzik tarihinin en çok konuşulan albümlerinden biridir. Ticari başarısı tartışılmaz, film her sinefilin çekmecesinde bulunur, lise yıllarında okul defterlerinin üzerinde “we don’t need no education” illaki yazar, her rockçının duvar desenli bir tişörtü vardır. Album, Pink adında bir rock yıldızını anlatır. Grubun kurucu üyesi dahi deli Syd Barret’ı anlattığı söylenir ama Roger Waters kabul etmez, Pink’in modern zamanların her gencini ayrı ayrı temsil ettiğini savunur. Pink’in yaşadığı her hayal kırıklığı, her dışlanma, her engelleme bir tuğla koyar duvarının üzerine, sonra kendini saklar duvarın ardına, bir gün mahkeme kararı ile duvar başına yıkılıncaya kadar.

Grubun onlarca tırla yolculuk etmesi, elektrik sistemlerine aşırı yüklenmesi şehir efsanesi değildir. Konser boyunca albümün tamamı çalınır ve grup ile seyirci arasında duvar tuğla tuğla örülür, konserin ikinci yarısı duvarın arkasında geçer. Seyirci duvara yansıyan görüntülerle  başbaşa kalır. Albüm Roger Waters’ın fikridir ve bu fikri grup ile paylaşmaktan nedense hiç hoşlanmaz, 1980 yılında çıktıkları turnede grubun karavanlarını kapıları dışarı bakacak şekilde yerleştirdikleri ve birbirlerini görmemek için çaba harcadıkları anlatılır. Yani duvarların ardında işler pek de yolunda değildir.

Grubun dağılmasından sonra yoluna tek başına devam eden Roger Waters, en sevdiği eserini, tekrar yollara taşır. Tırlarına yüklediği tuğlaları ile birlikte çıktığı yolda duraklarından biride İstanbul olur.

The Wall’u yıllarca kasetlerden dinlemiş, videolardan seyretmiş sevgili dostlarım ve ben, İTÜ Arena’ya -erişimi mümkün olduğu kadar zorlaştırılmış olsa da- tam zamanında ulaşmayı ve sahneyi rahatlıkla görebileceğimiz bir yerde konuşlanmayı başardık. Saat 21:00 olduğunda beklenen oldu, İlk şarkının (In The Flesh) sonunda özel olarak yerleştirilmiş uçak duvara çarptı ve hikaye başladı.

Konseri sadece bir dizi şarkının arka arkaya çalınıp söylendiği bir etkinlik olarak düşünmemek gerek. Konser boyunca sahne arkasına ve duvara yansıyan fotoğraflar, geçmişten bugüne kapsamlı bir tarih dersi veriyor. Ilk fotoğraf Roger Waters’ın İkinci Dünya Savaşı’nda ölen ve albümün adandığı babası Eric Fletcher Waters’a ait. Bundan sonra, konserin her dakikasında tüm dünyada demokrasi uğruna öldürülen insanların fotoğraflarını izliyorsunuz. Albümün giriş şarkıları bittikten sonra, seyircilerin çığlıkları ile ‘Another Brick In The Wall Part I’ başlıyor. Hemen arkasından beklenen helikopter efektleri ile birlikte duvardaki tuğlaların ikinci bölümü başlıyor. 40.000 kişilik koro hep bir ağızdan ‘we don’t need no education’ diye bağırmaya başlıyoruz. Konser mekanı ve aramızdaki öğretim üyesi arkadaşlarımızın nakaratlara canı gönülden eşlik etmeleri ve bu konuda öğrencilerinden geri kalmaması, daha da heyecan verici oluyor. Bu sırada, sahnede beliren dev öğretmen kuklası, Türk gençlerden oluşan çocuk korosunun üzerine yürümesiyle geri çekilmiyor ama, bizi ‘hey teacher leave us kids alone’ diye daha yüksek sesle bağırmaktan alıkoyamıyor.

Konser sırasında Roger Waters’ın Türkçe yaptığı ve devlet terörünü bütün dünyada lanetlediği konuşma ile gözlerimiz doluyor, boğazlarımız düğümleniyor ama Roger Waters’a tüm gücümüzle katılmaktan geri kalmıyoruz. Gezi Parkı olaylarında hayatını kaybeden Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz, Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Mustafa Sarı  Duvarın üzerinden gülümsüyor. Goodbye Cruel World’ün ardından, duvara son tuğlada konuyor, bundan sonrası Pink’in ördüğü duvarına ardında devam edecek.

Kısa bir ara veriliyor ama konsere ara vermek mümkün değil. Duvara tüm dünyadan demokrasi şehitlerinin fotoğrafları ve kısa bilgileri yansıtılmaya devam ediyor. Bizden Hırant Dink, Uğur Mumcu, Adnan Menderes görünüyor duvarın üzerinde. Terörün bitmesi için protestolarla başlıyor ikinci bölüm. Konserin ikinci bölümünde grup elemanları duvarın arkasında kalıyor, artık sadece müziği duyuyor ve duvara yansıyan görüntüleri yakalamaya çalışıyoruz. Comfortably Numb çalarken duvarın üzerinde gözlerimiz David Gilmour’u arıyor ama tüm arena sözlerini ezbre bildiği şarkıya eşlik etmekten geri kalmıyor. Konser seyirciler arasında dolaşan dev domuz, stadın dört tarafından gelen anonslar, duvarın üzerinde yansıtılan filmden ve gerçek hayattan kareler ile bir The Wall konserinde olması gereken tüm unsurlarla devam ediyor ve tüylerimizi ürperten bir gürültüyle duvar yıkılıp Pink’i serbest bırakıyor.

Yıkıntılar arasından Roger Waters ve ekibi konser boyunca kullandıkları teknik ekipmanları bir kenara bırakıp akustik enstrümanlarla sahneye çıkıyor. Hepimize, dünyanın kendileri gibi sanatçılar sayesinde yaşamaya değer olduğunu hatırlatıyorlar. Roger Waters bu konserin The Wall turnesinin en güzel konseri olduğunu söyleyerek İstanbul’un kalbini bir kez daha kazanıyor.

4 Ağustos 2013 tarihinde İstanbul’da Roger Waters’ın The Wall turnesi kapsamında verdiği 199. “The Wall Live”, İstanbul’un gördüğü en muhteşem konserlerden biri oldu. Sadece müzik değil, içerdiği mesajlar, görsel şovlar, Roger Waters’ın sadece bir bascı ya da  şarkıcı değil, aynı zamanda iyi bir aktör, gerçek bir aktivist ve bir demokrasi aşığı olduğunu da gösterdi. Duvarın dışında sanatçılar olduğu sürece zalim dünya yaşanabilir bir yer olarak kalacak.

Konser öncesinde The Wall’un diğer grup elemanları olmadan Roger Waters’ın şahsi şovu olarak çalınıp söyleneceği düşüncesi içimi kemirmişti. Ancak, ilk şarkıdan itibaren albümü ilk dinlediğim anda aldığım hazzı yakaladığımı hissettim, konser sonundan anladım ki The Wall zaman ve mekan kavramı olmadan, her duyulduğunda tüylerimizi diken diken edecek. Hayattan müziğin eksik olmaması dileğiyle.

2f Magazin’in Eylül sayısında yayımlanmıştır 

wellmerallicais.blogspot.com/2013/09/duvardaki-tuglanin-yolculugu.html